17 Ekim 2015 Cumartesi



Kitap Adı Lezzet İmiş Her Ne Var ise Âlemde
Barkod
:
9789753298568
Basım Tarihi
:
2013-11
Sayfa
:
171
Boyut
:
135-195
Kapak Türü
:
Karton
Kağıt Türü
:
2. Hamur
Dil
:
Türkçe

Basım Yeri
:
İstanbul


En son söyleneceği, baştan söyleyiverelim:
Lezzet İmiş Ne Var ise Âlemde’nin karnın aç olduğu hâllerde, diyetteyken, şu ya da bu sebeple bir süredir abur cubura talim edildiği o tatsız tuzsuz zamanlarda okunması –hâşâ huzurdan- yasak değilse de fena hâlde tehlikelidir! Bizden uyarması…
Neden derseniz efendim, Faruk Şüyün bu kitapta sofra sofra, şehir şehir geziyor, yiyor içiyor, yemekle de kalmayıp ballandıra ballandıra anlatıyor. Çorba mı derseniz çorba, kahvaltı mı derseniz kahvaltı… Gaizantep mi sorarsınız, Balkanlar mı, hepsi mevcut! E, yazarımız ehlikeyf, yaşamanın soluk almaktan ibaret olmadığını, yeme içmenin de başlı başına bir sanat olduğunu kendiliğinden keşfetmiş şanslı kullardan… Hani derler ya, ağzından bal damlıyor, damlıyor vallahi; damlaması da yetmiyor başlıyor mu bu sefer de balı anlatmaya…
Diyeceğimiz o ki bu kitabı okumadan iki kere düşünün: Şimdi durup dururken damak zevki, yemek kültürü gibi konular, “onun iyisi bunun güzeli nasılmış” gibi meseleler aklınıza girip her sofrada keyif arama derdi çıkmasın başınıza…
Nermin Sayın




Sevgili dostum Faruk Şüyün Lezzet İmiş Her Ne Var İse Âlemde (Oğlak Yayıncılık) diyor. Sevgili Nermin Sayın da açımlıyor: “Faruk Şüyün bu kitapta sofra sofra, şehir şehir geziyor, yiyor içiyor, yemekle de kalmayıp ballandıra ballandıra anlatıyor.” Gerçekten öyle.

Yemek tarifi yazıları değil Faruk’unkiler. Gerçi kimileyin tariflere yanaşılır gibi oluyor ama, bize daha çok yurt gezilerinden mutfak kültürü izlenimleri anlatılıyor bu kitapta. Örnekse, güney Ege’de ayışıklı bir gecede anılmış “nar ekşili sarımsaklı kabak çiçeği ve balkabağı kızartması” geçen haftanın soğuk akşamlarında gönlümü çeldi...


Faruk Şüyün baştan beri şairler, yazarlar dostuydu. Nitekim 101 Ustadan Hayatın “Şey”leri (Oğlak Yayıncılık) bu dostluğun açık belgesi. Edebiyat insanlarından öteki sanatların ustalarına bir sevgi kitabı. Fakat şunu da eklemeden duramayacağım: Faruk Şüyün sanatçıları mı daha çok seviyor, iştah açan üslûbuyla anlattığı yemekleri mi?..

Selim İleri, Radika Kitap, 23.12.2013


Keyif erbabından lezzetin haritası

Mutfağı bir rehabilitasyon merkezi olarak tanımlayan Faruk Şüyün’ün yemek yazıları beş duyuya birden hitap ediyor. Radikal Kitap

20.01.2014 07:30

KEREM ATSU

Keyif erbabından lezzetin haritası
 
Faruk Şüyün’ün her zaman edebi bir lezzet taşıyan yazılarını Dünya gazetesindeki köşesi ve deneme ağırlıklı kitaplarından bilen biliyor. Oğlak Yayınları’ndan çıkan yeni kitabı Lezzet İmiş Her Ne Var ise Âlemde’yi okurken, insan bir “keyif erbabı” olduğundan emin oluyor Faruk Şüyün’ün, yeme-içmeyle ve özellikle mutfakla kurduğu ilişkisine bakarak. Örneğin mutfağı bir rehabilitasyon merkezi olarak gördüğünü yazmış, beş duyuya birden hitap eden mutfakta yemek hazırlamanın verdiği haz, bu kitapta yer alan yazıların ortaya çıkış nedenini oluşturuyor. Ama  Şüyün kendisine “gurme” demeyi tercih etmiyor, Selim İleri’nin “Oburcuk”unu yakıştırıyor daha çok ya da “gurman”ı…
Kitap, bu topraklarda en çok tüketilen bir içecekle, çayla başlıyor. Aslında bu kadar çok çay tüketilen bir ülkede yaşıyor olsak da, çayı ne kadar iyi bildiğimiz, çeşitlerinden ne denli haberdar olduğumuz şüpheli. Bu kadar çok tüketilen ve gündelik hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline gelen bu içeceğe karşı, nasıl bu kadar özensiz olabildiğimiz sosyo-kültürel bir mesele gibi duruyor. Faruk Şüyün, diğer kültürlerde çayın yeri ve öneminden, tarihinden, hatta felsefesinden bahsederek çayla yapılan yemeklere kadar bu içeceği bize keyifli bir dille ve kendi perspektifinden anlatıyor. Örneğin, Şüyün’e göre çayın tadına şekersiz varılabilir ancak. Hatta, “şekersiz çay” denmesini bile doğru bulmuyor, çayın aslı zaten şekersizdir diyerek. Türkiye’de ise son yıllarda çayı, kahveyi şekersiz içme alışkanlığı yaygınlaşmaya başladı, ama hâlâ yaygın olan çay içme alışkanlığı şekerli. Vapurda, kahvehanede siz söylemediğiniz sürece çayınızın yanına mutlaka birkaç küp şeker bırakılıyor. Çaya limon katılmasını da doğru bulmuyor Faruk Şüyün. Giyimden yemeğe sadeliği sevmesiyle açıklıyor bu durumu. Beş bin yıllık çay geleneğinin geçirdiği aşamaları ve özellikle ritüellerini anlatırken, canınızın çay çekeceği kesin. Bu arada Şüyün, bir davet aracılığıyla Rize’ye giderek çayın yetiştirildiği yer ve kültürel iklimden de bahsediyor ki, tarladan bardağa kadar olan bütün süreç gözümüzün önünde canlanıyor.
Yazar, ilk yemeğimiz, mutfaktaki sistemlerin gelişmesinin temelini atan çorbaya da ayrı bir yer ayırıyor kitabında. Ona göre, en sosyal eşitlikçi yemeklerden biridir çorba, çünkü toplumun her kesiminin ortak yemeğidir. Vedat Başaran’la Nuruosmaniye’deki bir lokantadaki çorbayla ilgili sohbetinden başlayıp kendi çocukluk anılarına kadar uzanan, bu arada çorbanın tarihsel sürecinden çeşitli kültürlerdeki yeri ve önemine kadar pek çok bilgiyi ustalıkla yazının içine serpiştirerek keyifli bir lezzet yolculuğuna çıkarıyor okuru. Bu defa da canınız sıcak bir çorba çekebilir, bu soğuk kış günlerinde.
Faruk Şüyün’ün bu ayrıntılı ve keyifli anlatım, birbirini takip eden kahve, ekmek, balık, çikolata, zeytinyağı gibi çeşitli yeme içme konularıyla devam ediyor. Bazen yurtdışına çıkıp Hamburg’un sokaklarında ıhlamur kokularını içinize çeke çeke dolaştırarak çeşitli biraların tadına bakıyorsunuz, peşinden Berlin’de güzel bir ziyafet çekiyorsunuz… Ama o şehirlerin sadece yemeklerini değil; müzelerini, yağmurunu, insanlarını da sofralarıyla birlikte anlatıyor yazar.
Aslında kitaptaki yazılar, gazete ve dergiler için kaleme alınmış, çeşitli organizasyonların davetleriyle gidilen lezzet seyahatlerindeki deneyimlerden oluşuyor. Ama bu parça parça yazıları bir araya getirince, sanki ayrı ayrı yazılmış gibi gelmiyor insana; bir bütün olarak, yemek ve mutfağın ardındaki o sırlar dünyasını keşfe çıkan bir keyif erbabının samimi bir üslupla kaleme aldığı, hatta lezzetin define haritasını çizdiği bir kitap var karşımızda.
Gurme değil Oburcuk
Faruk Şüyün 1976 yılında gazeteciliğe başladı. Hürriyet Gösteri’de, Varlık dergisinde çalıştı. Birçok yayınevinde editörlük görevinde bulundu, ayrıca Varlık Yıllıkları’nı hazırladı. Güneş gazetesinin sanat sayfası editörlüğünü yürüttü. Televizyonlara edebiyat programları, ayrıca çeşitli kurumlara festivaller, sanat geceleri düzenledi. 1988 yılından beri Dünya gazetesi sanat sayfası editörlüğünü sürdürüyor ve “Odak” başlıklı köşe yazıları yazıyor. İlk sayısı 1991 Kasımı’nda çıkan Dünya Kitap dergisinin ve Eylül 2009’da okurlara sunulan Dünya “ehlikeyf” gastronomi dergisinin yayın yönetmeni.
Tabii ki herkes istediği gibi yer, içer, giyer...
Gittikçe daha sade, daha yalın olanlar ilgimi çekiyor. Giyimden yemeğe her alanda, bunu böyle yaşamaya çalışıyorum... Bir şeyleri bir şeylere eklemek, fusion’lar yaratmak benim işim değil. Esas hâliyle, gerçek tatlarıyla seviyorum kalan ömrümde önümden hasbelkader geçenleri. Bir kâm alacaksam, “su katılmamış!” olandan almalıyım, diyorum...
Yaşım da ilerliyor ya, bazı şeylere de kızmaya başladım... Şu “şekersiz çay” sözcükleri örneğin... Yahu çayın şekersizi olur mu! Çay, zaten öyle içilir, aslı şekersizdir. Hadi Erzurumlular gibi “kıtlama” yaparsınız çok çok, ama çaya şeker atılmaz ki... Eğer çay acı geliyorsa, içmeyeceksiniz o zaman... Çünkü, şeker koyunca içilen, çay olmuyor, başka bir sıvıya dönüşüyor...
Limonataya şekeri basmayacaksınız, kolaya da buzu... Tadını değiştirdikten, o rendelenmiş limonun lezzetini alamadıktan sonra bol şekerli bir sıvı içmenin ne manası var?!
Tabii ki herkes istediği gibi yer, içer, giyer...
Buna karşı çıkmıyorum, ama asıl olanı da bilmek, onu muhafaza etmek koşuluyla...
Dali, Picasso çok iyi klasik resim yaptıktan sonra resimlerini bozdular ve Gerçeküstü, Kübist ürünler verdiler... Her zaman aslının lezzetinin farkındaydılar, yapıtlarında alttan alta onu hissettirdiler...
Ama başta da dedim ya, ben yine de asıllardan yanayım. Bu nedenle de her zaman Leonardo’yu, Michelangelo’yu daha bir keyifle izliyorum...
Picasso’yu da çok seviyorum, çünkü “esas”tan hiçbir biçimde sapmamış, onun üzerine bir şeyler daha koymuş... Bütün eserlerinde “esas”ın tadını almak mümkün... Onu ne kadar duyumsadığını, benimsediğini hissediyorsunuz...
İyi bir çayın keyfi de, şekersiz içerseniz yaşanır; içine şekeri, limonu attıktan sonra, nasıl yapıldığının, hangi çayın kullanıldığının çok önemi kalmaz, tuhaf bir sıvıya dönüşmüştür çoktan... İyi bir balık, hiçbir şeyle birleştirilmeden yenilmelidir, iyi bir et de öyle... Limon sıkarsanız, sos katarsanız onun esas lezzetini nasıl anlayacaksınız ki?
Etin, özellikle balığın soğumaması çok önemlidir. Dışarıda yeniliyorsa, iyi bir restoranda servis yapılırken esen rüzgârın bile hesabı yapılır yemeğin soğumadan masaya gitmesi için...
Bu nedenle de yavaş yavaş içilen rakı ile asla uyumlu değildir, çabuk, soğutulmadan yenilmesi gereken balık.
Bunların ardından bazıları bir de o cânım balığı üzerine limon sıkarak, rakı eşlik edecek diye soğutarak yiyorsa, verilen emeğe, gelen lezzete yazıktır... (Kitaptan)
LEZZET İMİŞ HER NE VAR İSE ÂLEMDE
Faruk Şüyün
Oğlak Yayınları
2013, 171 sayfa, 20 TL.





Daha tadacak çok lezzet var


Faruk Şüyün, 'yemek yazıları'nı 'Lezzet imiş her ne var ise alemde' kitabında bir araya getirerek okurlarıyla paylaştı. Oğlak yayınları arasından çıkan kitap, çaydan zeytinyağına, balıktan kahveye lezzetin haritasını çıkarıyor.

18 Ocak 2014, Cumartesi - 18:19
HİT: 103(0)

1976 yılında başladığı gazetecilik hayatı boyunca bir çok yayın kuruluşunda çalışan Faruk Şüyün, bu süre zarfında pek çok da kitap yazdı. Şimdi ise yemek yazılarından bir araya getirdiği 'Lezzet imiş her ne var ise alemde' kitabıyla okurunun karşısına çıkan Şüyün, bu kitabıyla sofra sofra, şehir şehir dolaşarak bir lezzet haritası ortaya çıkarıyor. Beklemek ve Ummak, Füruzan Diye Bir Öykü kitaplarıyla tanıdığımız Şüyün, yaşamanın sadece nefes alıp vermekten ibaret olmadığını dünyada tadacak sayısız lezzetin olduğunu düşünüyor ve bu düşüncesini yazılarına yansıtıyor. Kitabının son sözünde ünlü besteci Rossini'nin şu sözünü paylaşıyor: 'Yemek yemek, aşk, şarkı söylemek ve içmek… İşte hayat denilen komik operanın dört perdesi.' Ve kendisi de 'Bu kitapta bunlardan ikisi anlatılıyor. Diğerleri ise burada anlattıklarımızın eşliğinde çok daha keyifli ve güzel… Bu dört perdenin olmadığı bir yaşam ise yalnızca uzun ve sıkıcı bir monolog!' diyor.
MUTFAKTAN HİÇ ÇIKMAYAN OBURCUK
Son yıllarda yeme içme konusunda o kadar çok yazılıp çiziliyor ki herkeste bir gurme havası almış başını gidiyor. En pratik ve en lezzetli tarifi vermek için yarışan TV programları, gazetelerde gurme sayfaları, envai çeşitte yazılan/ hazırlanan kitaplar… Bu, belki de bizim mutfağa ve yemeğe ne kadar düşkün olduğumuzu gösteriyor. Dünyada saygın bir yere sahip Türk mutfağı umulur ki bu yapılanlar ile bizde hak ettiği yeri bulur. Şöyle bir geriye çekilip baktığımızda bu lezzet sofrasına daldırılmış binlerce kepçe görürüz. Faruk Şüyün de bu çorbaya kepçesini daldıranlardan. 'Lezzet imiş her ne var ise alemde' de Şüyün'ün kepçesinden bizim tabağımıza gelen. 'Mutfağın, iyi bir rehabilitasyon merkezi olduğunu düşünmüş, yooo, aslında yaşamışımdır… Bir adım daha atayım, bir şirket içindeki insan davranışları, yardımlaşma hakkında en iyi ipucu veren mekanlar mutfaklardır, diye bir iddiada bile bulunabilirim rahatlıkla' diyen Şüyün, mutfağın büyüsüne çoktan kapılanlardan. Kendisini 'oburcuk' olarak tanımlıyor.
KEME KEBABI AĞIZLI KÜNEFE
Faruk Şüyün kitabında Anadolu'nun mutfaklarından tattığı lezzetleri tanıtıyor. Bunlardan biri Gaziantep mutfağı. 'Karşılama niyetine çiğköfte, çorba olarak yuvalama, ardından patlıcan söğürmeli ceviz lahmacun ve semsek (pideye benzer, peynirli, sebzeli ve şekerli olabilir) geldi. Masa aralarında muhammaranın da bulunduğu serpme Antep mezeleriyle doluydu… Sunulan pazı dolmanın da gerek yaprak kalitesi, gerek pirincin yeterli diriliğiyle çok iyi olduğunu söylemeliyim. Servis daha sonra haşlama içli köfte, tütsülenmiş tadıyla hep sevdiğim frikli tandır, kaşık salatası ile sürdü… Ana yemek öncesi keme mantarlı ve patlıcanlı kebap önümüze dürüm yapılarak getirildi. Daha sonra yenidünya (malta eriği) ve közlenmiş sarımsak ile sunulan kebap vardı. Ağızlı künefe, katmer ve baklavacıkla nihayetlenen yemekte isteyenle Türk kahvesi arzu edenler farklı ürünlerden yapılmış kahveler içti.' 
DÜNYA MUTFAĞININ EN LEZZETLİ ÖRNEKLERİ
Büyük bir iştahla çevireceğiniz kitabın sayfaları arasında 'Evde en iyi ekmeğin nasıl yapılacağından, balık pişirmenin püf noktalarına, mantar tadımından, çikolataya kadar mutfak hakkında pek çok bilgiyi bulmak mümkün. Yazarımız sadece Türk mutfağıyla da yetinmiyor. Başka mutfaklara da daldırıyor kepçesini ve dünya mutfağından unutulmaz lezzetler seriyor önümüze. Hamburg, Berlin, Lübnan mutfağının en lezzetli örneklerini sayfalarına taşıyor.
Çay şekersiz içilir
Dünyada ve Türkiye'de çayın gelişim süreci hakkında bilgiler aktaran Şüyün, 1878'de çay üzerine yazılmış ilk kitap olan 'Çay Risalesi'ne dikkat çekiyor ve Türkiye'de çay üretiminin kitaptan bir yıl sonra başladığını belirtiyor. Çayın şekerle birlikte tüketilmesine kökten karşı olan Şüyün, 'Yaşım da ilerliyor ya, bazı şeylere de kıymaya başladım… Şu 'şekersiz çay' sözcükleri örneğin… Yahu çayın şekersizi olur mu! Çay, zaten öyle içilir, aslı şekersizdir. Hadi Erzurumlular gibi 'kıtlama' yaparsınız çok çok ama çaya şeker atılmaz ki… Eğer çay acı geliyorsa içmeyeceksiniz o zaman… Çünkü şeker koyunca içilen çay olmuyor, başka bir sıvıya dönüşüyor…' diyor.
yenisafak.com.tr

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder